Sorunu sor hemen cevaplansın.
Şinasi'nin Şiir Anlayışı Nedir
Bu kitabın Yahya Kemal’i muharririn hususî sohbetlerinde anlattığı şaire pek benzemez. Anlaşılıyor ki Abdülhak Şinasibeyin hâtıraları ölümün sansüründen geçmiştir. Bunu tabiî görmek mümkündür. Abdülhak Şinasi’nin hakşinaslığından ziyade dostluğuna bağlı ve kökleri akıldan ziyade kalbde yeralan değer hükümlerini ciddi bir edebiyat tenkidi diye kabuletmek şart değildir. (“Yahya Kemal’e Veda” 6)
17Ancak Hisar’ın Ahmet Haşim-Yahya Kemâl’e Vedâ adlı kitabındaduygusal sözlerin yanında zaman zaman kendi şiir anlayışı ve o dönemdeTürk şiirinde görülen gelişmeler konusundaki önemli düşüncelerini debulabilmek olanaklıdır. Hisar’ın eski Türk edebiyatını çok iyi bildiği,Avrupa’daki şiir düşüncesinin gelişiminden, özellikle Fransız sembolistlerinin“saf şiir” düşüncesinden haberdar olduğu ve Haşim ile Yahya Kemal’inşiirlerini bu çerçeveye yerleştirmeye çalıştığı görülüyor. Hisar’ın, AhmetHaşim’in şiirinden bahsederken bir şiirde iki dizenin yer değiştirmesinin şiiriçin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor olması onun dil, müzik ve ahengişiiri tanımlayan öğeler olarak algıladığını gösteriyor.
Abdülhak Şinasi Hisar bu kitabında şairi şöyle tanımlıyor: “Şairlermantık ve muhakeme ile tahlil ve hüküm edenler değil, hadesleriyle,hassasiyetleriyle hisseden, lisanlarının âhenkleriyle ve musikileriyle ifadeihsas etmesini bilenlerdir” (150). Aynı zamanda burada Hisar’ın ahenk veduygulara dayanan şiir ile düşünce ve anlam üzerine kurulan düzyazıarasında bir ayrım yapmış olduğu görülebilir.
Hisar, zaman zaman modern şiir düşüncesine uygunluk gösteren görüşler de sergilemektedir. Ona göre iki tür edebiyat vardır: birisi şiir ya dategannî edilen edebiyat, diğeri ise düzyazı biçiminde kaleme alınanedebiyattır. Şiiri “tegannî edilen edebiyat” olarak tanımladığı ve “tegannî”sözcüğünün makamla okunma anlamına geldiği göz önünde bulundurulursaHisar’ın şiir ile musiki arasında bir bağlantı kurduğu açıktır. Özellikle AhmetHaşim’in şiirlerini incelerken yazarın şiir dili ve nesir dilini birbirinden ayırmasıdikkat çekiyor. “Felsefenin muayyen ve bâriz lisanı şiire girmez” diyen Hisar, 18öğretici, net bir anlam ve mesajın şiirde olmaması gerektiğini şöyle vurguluyor:
Şiirin ahlâkî, felsefî, hikemî hattâ sadece vazıh ve billûrîolmasını istemek onun rolünü kabul etmek istememek, yani şiirisevmemek, inkâr etmek olur. Zira şiir, bizzat musiki gibi, fikrinve felsefenin şuuraltımız içinde aksi sedası yahut devamıdemektir. (147)
Hisar için düzyazı, anlama ve açık söyleme dayanırken şiir her zaman müzik, zevk ve duygulara bağlanır. Hisar’ın diğer yazılarına bakıldığı zamanbu düşüncesinde tutarlı kaldığı görülüyor. Ahmet Haşim-Yahya Kemâl’eVedâ kitabından önce yazdığı “Victor Hugo ve ‘Legende des siecles’” başlıklımakalesinde de şiirin düşünce üzerine kurulmuş olmadığını söyleyerek onuntemelinde müziğin yattığını söylüyor: “Fakat şairlerin fikirlerini pek ciddiyealarak iyice tarayacak olursak çok kere elimizde hemen hiç birşey kalmaz.Asıl görülen ihtişamlı ve çalgılı bir dekordur. ‘Bakî kalan bu kubbede bir hoşsedâ imiş!’ Asıl duyulan derin ve tesirli bir musikîdir” (344). Müzik ile şiirarasında kurulan ilişki ve şiirin özel dile sahip olduğu düşüncesi modern Türkedebiyatında Yahya Kemal Beyatlı’yla ortaya çıkıyor. Beyatlı, şiirin bir anlamıiletmeye değil “derunî âhenk”e, “tınnet”e dayandığına ilişkin görüşlerini“Şiirde Musiki” başlıklı makalesine ortaya koyuyor. Hisar’ın aynı görüşleripaylaştığı şiir üzerine yazılarında da görüldüğü için bu konuda YahyaKemal’den etkilendiği düşünülebilir.
Hisar, eleştiri yazılarında şiirin başarılı olup olmadığını değerlendirirken şiirin âhengini temel ölçüt olarak belirtiyor. Bunun birörneğini Abdullah Cevdet’in şiir kitabı üzerine yazdığı eleştiri yazısında 19görmek olanaklıdır. Hisar bu ölçüte uyarak bu şairi başarısız buluyor: “Şiircümlesi, yani mısra duyacağı bir ahenk olmalıyken onda bunu duyamıyoruz.Yahut ahenk hususunda biz onun zevkine iltihak ve iştirak etmiyoruz. İşteonun için o bizce ifade ve ihsas kudreti zaif kalan bir şairdir” (“Karlı DağdanSes” 4). Hisar, Abdullah Cevdet’in şiir dilini düzyazı diline yaklaştırdığı içinolumsuz değerlendirmelerde bulunurken şiir dili ile düzyazı dili arasındakurduğu ayrım konusunda tutarlılık gösteriyor. Hisar, şairin sergilediği üslupözelliklerini kendi şiir anlayışına uygun bulmadığı için onu alaycı birbenzetmeyle eleştirmekten çekinmiyor: “Şairin kıt’alarında kullandığı terkip,icmal ve tahlil etmek ister gibi görünen, belki felsefeye yakışan bir lisandır.Fakat her halde şiire yakışan lisan bu değil. İhtimal ki şiir bu telgrafüslubundan kaçıyor” (4).
Abdülhak Şinasi Hisar için şiirin her zaman özel ilgi alanı ve şairliğinüstün bir “meslek” olduğu görülüyor. Onun şairlik konusunda görüşleri deson derece romantik bir çerçeve çizmektedir. Hisar şair tanımını şöyle dile getiriyor:
Şair nedir, kimdir? Bu suale muhtelif cevaplar verilebilir ve şairbaşka başka suretlerle izah edilebilir. Meselâ eminiz ki şairtamamen bizim gibi muhakeme etmiyen, görmiyen vesöylemiyen, başka türlü düşünen, sezen, fakat duyduğunuihsas etmesini, hissini bize sirayet ettirmesini bilen birsanatkârdır. (“Victor Hugo ve ‘Legende des siecles’” 346)
Hisar’ın bu şair tanımı biraz belirsiz kalıyorsa da onun sanatkârlıküzerinde ısrar ettiğini gösteriyor. Ancak Hisar’ın başka yazılarındaki şairliğe 20dair düşünceleri son derece öznel. Bu yazılarda Hisar, şairi sıkça sıradışıyeteneklere ve üstün ifade gücüne sahip bir sanatçı olarak betimliyor.
Şair gibi şiirin de Hisar’ın sanat anlayışında özel ve ayrı bir yeri vardır.Hisar’ın bu konudaki görüşlerine Varlık dergisinde 1934 yılında çıkan ilkyazıları arasında yer alan Abdülhak Hamit ile ilgili yazısında da rastlıyoruz:“Bir şairin ruhu ilahî bir makam değil midir? Belânın karanlık elleriyle açıpgirdiği bu yerden bize Güneş gibi bir nur dökülür. Bir Güneş ziyası sütunu: vebiz içinde aydınlattığı zerrelerin dönen âlemlerini görürüz” (“Abdülhak Hâmid82. Yıldönümünde” 215).
Hisar’ın bütün yazdıklarından şiiri üstün bir sanat olarak gördüğü ve onu ilahî boyutlara yücelttiği görülüyor. Bunun yanı sıra Hisar için şiir, herzaman özel zevklere göre belirlenen ve yönlendirilen bir sanat alanı olmuştur.Abdülhak Şinasi Hisar, Aşk İmiş Her Ne Vâr Âlemde adlı antolojisini,15. ve 20. yüzyıllar arasında yazılmış aşka dair mısra ve beyitlerden seçerekoluşturduğunu kitabın önsözünde söylüyor. Ancak bu Divan şiiri antolojisininderlenmesinde özel tercih ve duyguların belirleyici etkenler olduğu gözeçarpmaktadır. Belki de, Hisar’ın Fuzûlî’nin “Aşk imiş her ne vâr âlemde, İlmbir kîl ü kâl imiş ancak!” ünlü beytiyle antolojisini başlatması; yazarınbeğenilerinin, bilimsel bakış açısının önüne geçtiği göstermektedir.
20. yüzyılın ünlü şairlerinden Turgut Uyar, “Bir-Seçmeler-Kitabı”başlıklı makalesinde Hisar’ın bu kitapta hiçbir ölçüt izlemediği için dağınık birşiir antolojisi ortaya koyduğunu söylüyor. Uyar, Aşk İmiş Her Ne Vâr Âlemdederlemesini Hisar’ın bütünlüklü beyitlerden sadece bir mısraya yer verdiği vebu mısraları tamamen öznel kaygılarına göre sıraladığı için başarısız olarak 21değerlendiriyor. Turgut Uyar, Hisar’ın yetkin bir derlemeci olmadığıkonusundaki eleştirilerini şöyle dile getiriyor:
Hiçbir yöntem, hiçbir ilkeye tutulmadan, divan şiirimizdenrastgele beyitler mısralar almış. Kitapta bütün kaygı, bubeyitleri, bu mısraları anlamlarına göre bir takım bölümlereayırmak olmuş. İyi bir kitap sayılmaz. Sanki A. Şinasi Hisar,gençliğinden bu yana, yahut çocukluğundan, kendi şiir defterineyazdıklarını toplamış kitaba almış. (21)
Ancak Hisar’ın şiiri seçerken nasıl bir ölçü izlediği konusundaki açıklamasına bakılırsa onun derli toplu, titiz ve okur için aydınlatıcı bir seçme yapmayı amaçlamadığı anlaşılıyor. Hisar’ın kendisi de, kitabın önsözbölümünde antolojisini hazırlarken kendi zevk ve beğenisinden başka kıstaslara dayanmadığını söylüyor: “Bu küçük kitap bir zevk ve tesadüfmahsulüdür; bu beyitler ve mısralar, gençliğimden beri tesadüfen okumuş,beğenmiş, sevmiş ve kaydetmiş olduklarımdan ibarettir” (17). Yazar bunlarıaçıkça söylerken onun antolojideki şiir seçiminde daha üstün bir kaygıaramak yersiz olur.
Öte yandan, “Divan şiiri antolojisi” olarak adlandırılan bu kitapta Ahmet Haşim, Cenab Şahabeddin, Tevfik Fikret, Recaîzade Ekrem, Yahya Kemalve Abdülhak Hamit’in bir arada yer alması okuyucunun beklentilerine zıtgelebilir. Ancak Hisar’ın Divan şiiri konusundaki farklı anlayışıyla bu durumaaçıklık getirilebilir. Abdülhak Şinasi Hisar önsözde “Divan Edebiyatı”teriminin “uydurma” olduğunu belirtiyor; ona göre eski şiirimize bu ad eskişairlerin şiirlerini sadece belli bir sıraya göre dizerek bir divan oluşturduklarıiçin konuldu. Bugün şairler divan oluşturmasalar da, bu, divan şiirini bırakmış 22oldukları anlamına gelmez. Bundan ötürü antolojide 19. yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl şairlerinin şiirlerine yer verilmesinde belirleyici ölçütün onların aruzveznini kullanmaları olduğu öne sürülüyor. Hisar, bu sorunu şöyle açıklıyor:“Kudemadan sonrakiler ‘divan’ tertibinden vazgeçtilerse de, yine aruzvezniyle yazdıkları şiirleri, divan şiirinin tabiî bir devamı ve mabadidir” (16).Ancak Hisar burada Divan şiirini aruza ve bir “divan” içinde yer almışolmasına indirgemektedir. Oysa ki Divan şiirini diğer şiir türlerinden ayıranözellikler daha kapsamlı bir sistem içinde yer alıyor. Hisar, Divan edebiyatınıözel kılan biçim ve içerik özelliklerini dikkate almayarak şairlerin aruzlayazmış olmalarını tek belirleyici etken olarak ortaya koyuyor. Hisar’ın Türkedebiyatında modern şiiri başlatan şairlere Divan şiiri antolojisinde yervermesi, onun geleneksel ile modern arasında pek ayrım yapmadığına işaretediyor. Hisar, bu görüşü konusunda diğer yazılarında da tutarlılıkgöstermektedir. Abdülhak Hâmit’in 82. doğum yıldönümü için yazdığıyazısında da Divan şiiri antolojisinde yer verdiği Tevfik Fikret’i eski şiirin şairiolarak görüyor ve onun Servet-i Fünun temsilcisi olduğunu ancak şiirinde biretki olarak kabul ediyor:
Sanatkârların kendi zamanlarıyla rabıtaları pek sıkıdır. Tevfik Fikret’in olanca mağrur ve asi ruhuna rağmen Rubabı Şikestedebir Edebiyatı Cedide havası vardır, ve Servet-i fünun kokar.Abdülhak Hâmid’in eserinde bir Namık Kemal-Sezaî devrihavası vardır ve Çamlıca kokar. (215)
Hisar’a göre bu şairlerin dönemlerindeki edebiyat gelişmeleriyle bağlantıları ancak şiirlerinde hissedilen bir atmosferle belirleniyor. Oysa ki buşairler Divan şiiri geleneğinden büyük ölçüde ayrılıp yaşadıkları dönemin 23edebiyatına birçok açıdan yenilik katmışlardır. Özellikle Tevfik Fikret, modernTürk edebiyatı tarihinde Batı etkisinde kalarak Türk şiirine modern öğelerigetiren bir şair olarak biliniyor. Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının AnaÇizgileri adlı kitabında Tevfik Fikret’in edebiyat dönemiyle bağlantısını şöyledeğerlendiriyor:
Türk edebiyatını 1860’dan beri devam eden batılılaşmanın kesin safhasına hızla ulaştırmış olan Servet-i Fünûnhereketinde büyük yeri bulunan Tevfik Fikret’in, XIX. asrınsonlarında Türk şiirinin tamamıyle avrupaî bir görünüşalmasındaki payı büyüktür. Ekrem ve Hâmid’ten aldığı ilhamlave büyük sanatçı kabiliyeti sayesinde Fikret, avrupaî Türkşiirinin 1880’den sonra atılmış sağlam temelleri üzerindemodern bir yapı kurmayı başarabilmiştir. (98)Hisar ise, Tevfik Fikret’in Türk edebiyatındaki modern gelişmedekirolünü kavrayamamıştır. Diğer şair ve yazarlar konusunda da Hisar’ınonların “modern” olarak nitelendirilebilecek konumlarının farkında olmadığıgörülmektedir. Divan şiiri antolojisinde Yahya Kemal’e de yer vererekHisar’ın onu da eski edebiyatı devam ettiren bir şair olarak gördüğüanlaşılıyor. Aynı görüşünü Ahmet Haşim-Yahya Kemâl’e Vedâ adlıkitabında da ortaya koyduğu için Hisar’ın bu konuda tutarlı davrandığısöylenebilir. Yahya Kemal hakkında Hisar şunları söylemektedir: “Halbuki20. asrın başlangıcından beri Yahya Kemal 1958’de ölünceye kadar, DivânEdebiyatının şiirine devam eder” (221).
Oysa Yahya Kemal, Divan şiiri geleneğinden yararlanan, özgün bir şairdir ve birçok eleştirmene göre Türk edebiyatında modern şiiri başlatan 24 şair sayılmaktadır. Örneğin, Hilmi Yavuz, “İki Modernist: Yahya Kemal ve T.S. Eliot” başlıklı yazısında Yahya Kemal’i modernist şiirin temel koyucusu olarak değerlendirerek onun başlattığı modernizmi Eliot’ınkiyle karşılaştırıyor.Hisar’dan çok farklı olarak Yavuz, Yahya Kemal’i modernist Türk şiirinin öncüsü sayıp Eliot’la aynı konumda olduklarını şöyle açıklıyor:
Yahya Kemal de, Eliot da, aynı gerekçelerle moderndirler: İkiside şiirin bir Dil problemi olduğunu biliyorlar, ikisi de, söylenenlesöyleyişi (‘duyuş’la ‘deyiş’i, ya da ‘heyecanlar’la ‘duygular’ı)birbirinden ayırıyorlar; ikisi de, yaşantının şiirde, ‘tınnet’ ya da‘nesnel bağlılaşım’ dolayımında yeniden-üretildiğinidüşünüyorlar. (3)
Hisar’ın şiire yaklaşımını Hilmi Yavuz’unkiyle kuramsal, bilimsel vedönemsel açılardan karşılaştırmak yersiz olur. Aynı zamanda Hisar’danböyle bir inceleme ve karşılaştırma yapmasını da beklemek anlamsızdır. Asılsorun Hisar’ın ne kadar nitelikli bir eleştiri yapıp yapmadığı değil onun YahyaKemal’i bütünüyle Divan şairi olarak değerlendirip edebiyatta geleneksel ilemodern olan arasındaki ayrımın farkına varmamış olmasıdır. Bundan ötürüHisar’ın modern ile geleneksel şiir anlayışları arasında temel farkıkavrayamadığı söylenebilir. Aslında Hisar, şiire yaklaşırken modernizm-gelenek ilişkisini araştırma konusu yapmıyor ve bu ayrımın edebiyat içinönemini düşünmüyor. Hisar’ın geleneksel ve modern ayrımı üzerindedurmayan yaklaşımı, içinde üstün sanatsal özellikler aradığı bütün edebiyattürleri, özellikle roman konusundaki yazılarında da sıkça görülüyor.
Tarih: 2016-03-02 01:56:38 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.